17 Ekim 2022 - Pazartesi

YANLIŞ YOLDAN PİRİNÇ TAŞIRSAN, DÖNERKEN TOPRAK TAŞIRSIN!

Yazar - Haluk Fikret
Okuma Süresi: 11 dk.
2670 okunma
Haluk Fikret

Haluk Fikret

halukfikret@hotmail.com -
Google News

Başlıktaki Moğol ata sözü, Türkiye’de uygulanan finansal politikaların ülkeyi götürmesi olası yeri gayet veciz bir şekilde açıklamaktadır!

Türkiye’de uygulanan iktisadi/finansal politikalar sonucunda, bankacılık sektörünün 2020 karı 60 milyar liradan, 2021’de 53 artışla 92 milyar liraya yükselirken, Ağustos 2022 de bir önceki döneme göre 420 artışla 252 Milyar liraya yükselmiş durumda.

Buna rağmen (QNB Finansbank ayrık) sektörün;

2007 yılındaki piyasa değeri 120 Milyar Dolar civarında iken, 31 Ağustos 2022 itibariyle 23,4 Milyar dolara inmiş,

Banka ve Finansal Kuruluşların/BİST Piyasa Değerine oranı 2009 yılında 40 civarında iken, Haziran 2022 itibariyle yaklaşık 15 düzeyine gerilemiştir.

Sektörün 2005-2008 yıllarında piyasa değeri/defter değeri oranı 2,5’larda seyrederken, halihazırda 1 civarında (altında) bulunmaktadır.

Keza; 2010 yılı Faaliyet Raporu’na göre İMKB, piyasa değeri açısından gelişmekte olan piyasalar arasında 307,6 milyar ABD doları değeri ile 14. sırada bulunmaktaydı. 

Ne var ki; 31 Ağustos 2022 tarihi itibarıyla Borsa İstanbul’da (BIST) işlem gören şirketlerin toplam piyasa değeri, yaklaşık 3 trilyon 272 milyar lira karşılığı 180 milyar dolara inmiş bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere Türkiye’de Menkul Kıymet Borsası 12 yıl içerisinde ABD Doları bazında 41,48 oranında değer kaybetmiş (ucuzlamış) bulunmaktadır!

Üstelik 2010 yıl sonu itibariyle “payları borsada işlem gören” şirket sayısı 344 iken, bu sayı güncel olarak 577’ye yükselmiştir. Dolayısıyla 233 şirket daha eklenmesine karşın, borsanın toplam değerinin 42,21 düşmüş olması, durumun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir!

Nitekim; Kasım 2010 ve 2013 aralığında 5 doları aşmış olan BİST 100 endeksi, 2022 yılında dünyanın önde giden tüm borsalarından “pozitif olarak ayrışmasına” başka bir ifade ile, gelişmiş ülke borsaların neredeyse tümü (31 Ağustos itibariyle)  2021 yıl sonuna göre yüzde 17 ile 33 arasında değişen düşüşler kaydederken, BIST 71’lik artışına rağmen, üstelik de (anılan gün) itibariyle tarihinin en yüksek düzeyini (3.171) görmüş olmasına rağmen 1,74 Dolar düzeyine gerilemiş bulunmaktadır!

Dolayısıyla son bir yılda karlarını 300-400 civarında artıran Türkiye’nin “imparatorları” için bile durum hiç de parlak değildir!

Çünkü sahip oldukları tesisler, fabrikalar, devasa işletmeler döviz bazında 12 yıl öncenin çok gerisinde bulunmaktadır.

Dolayısıyla yürütülen finansal politikalar halkın dar ve sabit gelirli büyük bölümünü enflasyon cenderesinde limon gibi sıkarken ve de kurtulmak için bireysel ve KOBİ kredilerine sarılanlar da icra ve iflasların pençesinde kıvranırken, büyükler için dahi işler “son tahlilde” pek de iyi görünmemektedir!

Yeni dünya düzeni zengini daha da zengin, yoksulu daha da yoksul hale getirmekte, kapitalizmin eşitsiz gelişme kuralının sonucu olarak emperyalist ülkeler hızla daha da zenginleşirken, diğer ülkeler ise hızla yoksullaşmaktadırlar.

Ne var ki, enflasyon ortamında zengin ülkelerde dahi orta sınıfların büyük bölümü alt gelir gruplarına inerken, çok az bir bölümü üste tırmanabilmektedir.

Ancak ne yazık ki Türkiye’de durum çok daha vahim bir hal almış ve

TÜRK LİRASI “5 PARALIK” OLMUŞTUR!

Bu ibare çok üzücü olsa da ne yazık ki bir gerçek.

Cumhuriyetin ilk yıllarında (1923-1945) arasında ortalama dolar kuru 1,55 (65 Cent) çok partili sisteme geçildiği (1945-1959) döneminde 1 dolar = 2 lira 80 kuruş (yani 35 Cent) ederindeyken, 3 Ekim 2022 itibariyle (Liradan da ALTI SIFIR atılmış olmasına rağmen) sadece 5 Cent düzeyine in(diril)miş durumdadır!

Öte yandan TL’nın değeri 14.10.2022 tarihi itibariyle (Yıllık Bazda/YoY) USD karşısında 100,90 oranında düşmek suretiyle “şampiyonluğu” SSP (Güney Sudan Paundu’na) kaptırarak. ikinci olmuş bulunmakta!
Aynı tarih itibariyle ulusal paraları 50’nin üzerinde değer kaybeden ülke sayısı 5 olup, bu ülkeler sırasıyla; Venezuela, Sri Lanka, Gana, Arjantin ve Sierra Leone’den ibarettir.
(https://tr.tradingeconomics.com/currencies)

Dünyanın en fakir ülkesi Burundi Frangı bir yılda TL karşısında 91,4 değer kazanmış bulunmaktadır. Bir başka değer kazan para da “milyarlarca dolar yardım etmekle öğündüğümüz” Somali’nin para birimi! Somali şilini son bir yılda TL karşısında 106 değer kazanmış bulunmakta…

Öte yandan; döviz kurlarının artışını engellemek (milli paranın değerini korumak) adına TCMB rezervleri sıfırlanmış, bu defa rezerv erimesini durdurmak amacıyla KKM ucubesi bulunmuş, ne var ki bu yöntemle TL dövize (Amerikan Dolarına) endekslenirken, diğer yandan da Hazineye korkunç bir yük getirilmiştir.

Özetle bu absürt yöntemler olumlu sonuç vermediği gibi, aksine dövize yönelmeyi (döviz mevduatlarını) daha da artırmış, tüm ülkeyi felaketin eşiğine doğru götüren enflasyonu da azdırmıştır!

Nitekim TCMB verilerine göre 07.10.2022 tarihi itibariyle;

Bankacılık sektöründeki yabancı para toplamı 4,549 Milyar TL düzeyine düzeyindeyken “Yerli ve milli” mevduat toplamı ise aynı tarih itibariyle 3,925 Milyar TL’den ibarettir!

Başka bir ifade ile bankacılık sektöründeki toplam mevduatların 53,68’i yabancı mevduatlardan oluşmaktadır!

İşte bu enflasyon/dolarizasyon sarmalında, bırakın halkın büyük çoğunluğunu “milyarderler” için dahi işler güllük, gülistanlık değil.

YERLİYE CİNNET, YABANCIYA (PARABABALARINA) CENNET TÜRKİYE!

Uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle, Türkiye sadece ucuz emek pazarı değil, aynı zamanda (yabancılar için) ucuz emlak ve ucuz “mal” piyasası haline getirilmiştir.

Bugün Edirne’ye “pazara” gelen Bulgar, metropollere ve sahil kentlerine konut almaya gelen İran/Orta Doğu, Rus ve Ukrayna vatandaşlarını görürken, ne yazık ki yarın “batan geminin mallarından” almak için sıraya girecek olan yabancıları da görecek olmamız bir kehanet değildir!

Üzülerek yaptığımız bu öngörünün asli nedeni, Edirne’nin nefis ciğer tavasını yiyip, dönüşte ucuz “don/gömlek” almaya gelen “gariban” Bulgarlar ve/veya turizm amaçlı gelenler değil, Türkiye’de mal ve hizmetlerin “yerli ve milli” ahali için yakıcı bir şekilde artmasına, toplumu adeta cinnet haline getirmesine karşın “sömürgen” yabancılar için gün geçtikçe bir “cennet” halini almakta olmasıdır.

 

 

“ÜLKEMDE MÜLTECİ SÖMÜRÜCÜ İSTEMİYORUM. SESSİZ İŞGALE DUR DE”

Neoliberal düzenin kutsal kuralı, sermayenin serbest dolaşımıdır. Ancak sermayeyi üreten maddi emek sahipleri olarak işçi ve emekçiler için “serbest dolaşım özgürlüğü” bir hülyadır!

Emperyalist ülkeler kendilerinin sebep olduğu veya kışkırttığı ve nadiren doğrudan, çoğunlukla da dolaylı olarak dahil oldukları savaşlardan kaçanların, kendi ülkelerine girişlerini durdurmak için sınırlarında beton barikatlar, tel örgüler kurmakta, bazen daha da ileri giderek denize dökmekten, silahla durdurmaktan dahi kaçınmamaktadırlar…  

Savaş ve/veya kıtlık-yokluk nedeniyle “cennetken, cehenneme döndürülmüş vatanlarından” ayrılmak/kopmak zorunda kalan yoksullar boğulma, kurşunlanma, açlık veya donma sonucu hayatlarını kaybetmekten kurtulurlarsa, istenmedikleri hatta nefretle karşılandıkları “el kapılarında” süfli bir hayat sürmek zorunda kalmaktadırlar.

Ne var ki Türkiye, bu konuda da istisna ülkelerden birisi! Bunun nedeni ne din kardeşliği ne insani duyarlılık ne de AB’den aldığı mali ve siyasi destektir. Hepsinin az/çok etkisi olmakla birlikte, bu da Türkiye’ye küresel hegemonya tarafından dayatılan ve kabul ettirilmiş bir durumdur!

Türkiye’de sadece mülteciler için değil sermaye için de kapılar sonuna kadar açık. Hatta 250.000 ABD doları verip gayri menkul alanlara bonus olarak vatandaşlık da verilmektedir…

Nitekim 2002 yılı itibariyle TOBB veri tabanına kayıtlı Türkiye’deki yabancı sermayeli şirket sayısı 5.443 iken, 2022 de 93.060’a çıkmış bulunmaktadır.

En son (Ağustos ayı içerisinde) Abu Dhabili IHC, Kalyon Enerji'nin yüzde 50'sini yaklaşık 490 milyon dolara satın almıştır.

DIŞ GÜÇLER DEĞİL, KENDİM ETTİM/KENDİM BULDUM!

Ülkenin sadece bugününü değil, yarınlarını da büyük tehlikelere atabilecek bu politikaların “dış güçlerin bir oyunu” olmadığını “yerli ve milli” politika olduğunu siyasi iktidarın ekonomi kurmayları her fırsatta ve “öğünerek” kendileri de ifade etmektedirler.

Yazı dizisinin önceki bölümlerinde ayrıntılı olarak değinildiği üzere “dış güçler” kendi ülkelerinde gerekli önlemleri alarak; enflasyonu engellemeye, etkisini zayıflatmaya çalışırken Türkiye, uyguladığı faiz ve para/kredi politikaları ile adeta silahı kendi ayağına sıkmaktadır.

“ELLE GELEN DÜĞÜN BAYRAM”

Bu halk deyiminde, başkaları ile birlikte başa gelenin çekilmesinin, yıkıma katlanmanın daha kolay olduğu/olacağı anlatılmaktadır.

Lakin “elin adamı” geleni görüp, hatta gelmekte olanı önceden sezip ona göre önlemler alırken, Türkiye “kafasına düşen taşlardan sakınmak yerine, adeta taşa kafa atma yolunu “inatla” sürdürmeye devam etmektedir!

Para politikası enstrümanlarından en etkilisi olan “faiz silahını” kullanmak yerine, başka silahlar (S 400’ler, F 16’lar, İHA ve SİHA’lar) tercih edilmekte, komşularla gerginlik iç politikaya ayar vermek için kullanılmaktadır!

Tüm dünya enflasyon ile mücadele kapsamında; faiz artırıp, parasal sıkılaştırma yolu ile de borçlanarak (tahvil ve bono ihraçlarıyla) fazla likiditeyi çekmek suretiyle parasının erimesini, değer kaybetmesini önlemekte ve fiyat istikrarını sağlamaktadır.

Türkiye ise “politika” faizini (enflasyonun 1/7’si oranına) indirip ve bir yılda iki katına çıkan para arzı ile adeta enflasyon ve dolarizasyon ile mücadele değil, aksine yangına körükle gitme politikası izlemektedir!

Sonuç olarak; Türkiye kapitalist/emperyalist sistemin bir parçası olmakla birlikte, küresel kapitalizmin genel uygulamalarından farklı bir para ve faiz politikası izlenmek suretiyle, ne yazık ki ülke hızla hiperenflasyona ve dolayısıyla çöküşe doğru yol almaktadır.

Diğer yandan da ülkeyi büyük bir krize sürükleyen bu iktisadi durumun devamını sağlayabilmek için, sürecin doğal yansıması (sonucu) olarak, demokrasinin rafa kaldırıldığı ve siyasal özgürlüklerin cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar kısıtlandığı, baskıcı bir “hukuk düzeni” ülkeye hâkim kılınmıştır.

Bir sonraki yazıda geminin olası (olmaması dileğimizdir) rotası üzerine yoğunlaşılacaktır…

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler bahis siteleri siyahbet giriş blossomtips.com