HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ!
Haluk Fikret
halukfikret@hotmail.com -Her kriz döneminde (hemen tüm ülkelerde) egemen sınıf temsilcileri ve onların siyasal iktidarları ile ideolojik aygıtları “hepimiz aynı gemideyiz” nakaratını tekrarlarlar.
Doğrudur “hepimiz aynı gemideyiz” ama kimileri patron, kimileri kaptan, kimileri yolcu, kimileri tayfa, kimileri de “dümenci” konumunda!
Dolayısıyla; Patron, kaptan ve dümencilerin “tuzu kuru” ancak çoğunluğu teşkil eden tayfalar ile yolculardan “lüks kamarada” olanlar ayrık, büyük bir bölümünün durumu içler acısı!
TÜİK “Ücretli Çalışan İstatistiklerine” göre Haziran 2022 itibariyle Türkiye’de 14.604.708 ücretli çalışan var. Aynı tarih itibariyle kamu sektöründe istihdam edilen 4.989.413 kişi ve 2021 yıl sonuna göre de 13 milyon 644 bin emekli dikkate alındığında; büyük çoğunluğu asgari ücret düzeyinde gelire sahip olan “tayfaların” enflasyon canavarının pençesinde olduğu ne yazık ki, tartışmasız bir gerçektir!
Çalışma çağında olmasına rağmen işsiz milyonlarca genç, yaşlılık aylığından başka geliri olmayan insanlar ile mevsimlik işçiler, topraksız/hayvansız köylüler ve küçük esnafın hali ise içler acısı…
Yatırım ve istihdam için en önemli unsurlardan birisi olan sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkemizde, finansal birikimi olanlar dahi (istisnalar ayrık) bu çok yüksek enflasyon ortamında bırakın reel getiri sağlamayı, ellerindeki birikimlerini de hızla kaybetmektedirler.
Çünkü mevduat, değerli metaller ve döviz dahil (büyük riskleri de beraberinde taşıyan menkul kıymetler ve arsa/konut spekülasyonu dışında) hemen hiçbir “yatırım aracı” Türkiye’deki “resmi” enflasyon düzeyinde dahi getiri sağlamamaktadır.
REEL SEKTÖR NE DURUMDA?
Dar ve sabit gelirli yurttaşlar, enflasyonun pençesinde kıvranırken reel sektörün durumu ne alemde?
ENAG’lı akademisyenler tarafından 186,27 olarak hesaplanan Eylül enflasyonu, TÜİK tarafından yüzde 83,45 olarak, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi ise yıllık yüzde 143,75 olarak açıklandı!
TÜİK’in açıkladığı Üretici Fiyat Endeksi ile Tüketici Fiyat Endeksi arasındaki olağanüstü (iki kat) fark ya gerçeği yansıtmıyor ya da TÜFE düşük gösteriliyor.
Eğer bu olağandışı fark gerçek ise ülkenin tümüyle bir uçurumun eşiğine doğru hızla gittiğinin göstergesidir.
Çünkü TÜFE ile ÜFE arasındaki 80 puanlık makas nedeniyle;
Üreticiler (eğer tekel konumunda değillerse ve aynı zamanda zorunlu tüketim veya ara malları üretmiyorlarsa) yani aradaki bu olağanüstü farkı tüketicilere yansıtma olanağına sahip değillerse, daha da uzun bir süre bu durumu (iflas etmeden) taşımaları/sürdürmeleri imkânsızdır.
Kaldı ki büyük tekellerin dahi olağanüstü karlara rağmen “süper enflasyon, büyük kur artışı karşısındaki” durumları da çok iç açıcı değil…
Tekel konumunda olan veya Kamu Bankaları ile Eximbank’tan çok düşük faizli kredilerle fonlanan ya da donuk kredi borçları yeniden yapılandırmalarla yüzdürülen küçük bir kesim dışında, geri kalan büyük çoğunluk servetlerini hızla yitirirken, bir kısmı da şimdiden icra ve iflasların eşiğine gelmişlerdir.
Nitekim, BBDK Aylık Bülten verilerine göre; KOBİ niteliğindeki toplam işletme sayısı 5 milyon 552 bin adet. Bunların 4,7 milyonu mikro (en küçük) 643 bini ise küçük işletme olup, orta büyüklükteki işletme sayısı ise 184.645 adet ile toplamın sadece 3,3’ü düzeyinde bulunmaktadır.
KOBİ’lerin aynı tarih itibariyle kullandıkları nakdi kredilerin toplamı 1,511 trilyon TL, takipteki kredileri ise 61,3 milyar TL tutarında. KOBİ kredilerinin 4,06’sı (mikro işletmelerde 4,86’sı) kanuni takipte bulunmakta.
Sonuç itibariyle on binlerce KOBİ iflasın eşiğinde ve 5,5 milyon KOBİ’nin çok büyük bir çoğunluğu için ne yazık ki yakın gelecek de pek parlak görünmüyor!
Nitekim, Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin (TOBB) verilerine göre 2022’nin ilk yedi ayında, geçen yılın aynı dönemine göre kapanan “şirket” sayısı 78’6 artışla 11.547’ye yükselmiş, ayrıca 9.105 şirket ise tasfiye olmuştur. Aynı dönemde 606 kooperatif tasfiye olmuş ve 467 tanesi de kapanmıştır. Gerçek kişi ticari işletmelerinde ise kapanan firma sayısı 12.682 ve re’sen sicil kaydı silinen (tasfiye olan) firma sayısı da 8.286’dır.
DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASININ BANKALARA “KATKISI”
Kamunun iç borç stokunun (DİBS’nin) yüzde 75,7’si bankacılık kesiminin elinde bulunmakta. Bu oran 2012’de 50,1’di.
Öte yandan 2002’de yurtdışı yerleşiklerin DİBS`lerdeki payı 23,2 iken, Haziran 2022’de yüzde 1’e düşmüş durumda.
TÜFE’ye endeksli DİBS’nin büyük bölümü bankaların kendi portföylerinde tutulmakta, enflasyon arttıkça sektörün kârına kâr katmaktadır. Sabit getirili bono ve tahvil “getirileri” ise enflasyonun altıda biri düzeyinde (İki yıllık tahvil faizi 15,57 beş yıllıklar 10,70 ve on yıllıklar da 12,06 düzeyinde) bulunmaktadır…
Nitekim; Bankacılık sektörünün ilk sekiz ayda, geçen yılın aynı dönemine göre 420 artışla 252,208 milyar TL’ye ulaşan kârları, bu “garip” mekanizmanın bankalara yaptığı “kıyağın” göstergesidir…
Bankacılık sektörü bu olağanüstü karları;
TCMB’den 13-14 (Ağırlıklı Ortalama
Fonlama Maliyetiyle) ve KKM ile de 17-23 faiz oranları ile edindiği kaynakları; hazineye 22-27, firma ve şahıslara 18-45 bandında satmak,
Yine çok ucuz kaynaklarla edindiği TÜFE’ye endeksli tahviller ile dövize endeksli senetlerin “büyük bölümünü” müşterilerine satmak yerine, kendi portföylerinde tutmak,
Yıllardır uygulayageldikleri short (kısa) pozisyon yerine (az da olsa) long (uzun) pozisyonda olmaları nedeniyle, kur farkı ve (açılan makas) nedeniyle alım satım marjları ile elde ettikleri işlem gelirleriyle gerçekleştirmektedir.
“Hepimiz aynı gemideyiz” ama “Bankacılık Gemisinin” yerli/milli-yabancı ortakları 420 NET kar elde ederken, aynı dönemde geminin tayfaları (banka personeli) “Geminin dümenindeki sarı sendikacılar sayesinde” sadece 72 ücret artışına katlanmaktadırlar. Yani fiili değil, resmi enflasyonun da 10 altında bir artışla yetinmek zorunda kalmaktalar!
Ama beterin beteri var, ya bir de “sendikaları” olmasaydı!
“EKONOMİ TIKIRINDA! KRİZ VAR, KRİZ VAR BUNALIM VAR”
Timur Selçuk’un 1970’li yıllarda “hit olan” şarkısı bu sözcüklerle başlıyor ve nakaratı da aynı şekilde devam ediyordu. Aradan geçen 40 yıllık sürecin sonunda Türkiye ekonomisi yine “tıkırında”.
Gerçekten “tıkırında mı” eğer öyleyse, acaba kimler için?
BDDK verilerine göre hesabında 1 milyon TL ve üzeri mevduatı olan mudi sayısı, Kasım 2021’den Mayıs 2022’ye dek geçen yedi aylık süreçte 511.405’den, 671.914 kişiye çıkmış. Başka bir ifade ile “düşük faiz, yüksek enflasyon sürecinde” milyoner sayısı 160.509 kişi (31,39) artış kaydetmiş.
Dar ve sabit gelirli yurttaşlar hızla yoksullaşıp, icra ve iflasların pençesinde boğuşurken, bankalar ve büyük sanayi kuruluşları ise çok yüksek enflasyona rağmen, iktidarın tercihleri doğrultusunda “altın çağlarını” yaşamaktalar.
Nitekim;
Koç Holding’in 2022’nin itibariyle konsolide gelirleri 192 artışla 386 milyar Liraya, konsolide karı da 317 artışla 22,2 milyar liraya,
Sabancı Holdingin (2022 yılı ilk yarısında 6.4 milyar lira tutarında da kombine yatırım yapmış olmasına rağmen) konsolide gelirleri 162 artışla 165 milyar liraya çıkarken, konsolide net karı da 16,3 milyar Liraya,
Doğan Holdingin ise aynı dönemdeki net karı 331 artışla, 695 milyon liradan 3 milyar liraya ulaşmıştır.
“Büyük başın, büyük derdi olur” derler. İ
İmparatorların da derdi büyük!
Halkın ezici (gerçekte ezilen) çoğunluğu, aç karnını doyurma derdindeyken, “imparatorlar” ise 300-400’lük karlara rağmen, halen daha rahatsızlar!
Çünkü “resmi” enflasyonun 83,45 olduğu Türkiye’de, milyarderler yatırım teşvikleri, vergi istisna ve afları yetmezmiş gibi, elde ettikleri olağanüstü karlardan doğacak kurumlar vergisinden “kaçınmak” istemekte ve enflasyon muhasebesine geçilmesini talep etmekteler!
Sonuç itibariyle “istisnalar ayrık” reel sektör de ciddi bir krize/çöküşe doğru yuvarlanmaktadır!
Çünkü enflasyon sadece halkı değil, enflasyonun yıkıcı olumsuz sonuçlarını halka yansıtamayacak büyüklükteki işletmeleri de vurmaktadır.
Krizi fırsata çeviren sadece işbirlikçi/tekelci burjuvazinin sahip olduğu dev şirketler, bunların banka ve diğer finans kuruluşları, konut balonunu şişiren ve bu durumdan
istifade eden arsa spekülatörleri ve “yandaş- ballı ihale aboneleri” ile GYO’lar ve çok büyük konut/işyeri projelerinin yap/satçıları ya da sat/yapçıları ile sınırlı kalmaktadır.
Kaldı ki onların dahi “yakın gelecekteki” durumları tartışmalıdır!
Gelecek yazıda bu konu ele alınacaktır.