19 Kasım 2022 - Cumartesi

TÜRKİYE’Yİ NELER BEKLİYOR?

Yazar - Haluk Fikret
Okuma Süresi: 11 dk.
811 okunma
Haluk Fikret

Haluk Fikret

halukfikret@hotmail.com -
Google News

Son bir yıldır uygulanmakta olan “ Yeni Ekonomi Politikaları” Türkiye’yi, enflasyonda dünya altıncılığına, devalüasyonda dünya üçüncülüğüne “yükseltirken” Merkez Bankası net rezervlerinin eksi 58 Milyar Dolara indiği, halkın dahi kendi milli parasına olan güveninin yerle yeksan olduğu bir ekonomik yıkım yaratmış bulunmaktadır.

Döviz mevduatları toplamının, TL mevduatlarından daha yüksek olmasının yanı sıra, aynı zamanda TL mevduatların önemli bir bölümünün “kur garantili” olması nedeniyle de fiili durumda mevduatların 70’den fazlası döviz ve “kur garantili TL” haline gelmiştir.

Türkiye’ye dünyanın önde giden üç kredi derecelendirme kuruluşu tarafından verilen not "aşırı riskli" şeklindedir. Türkiye’nin CDS (alacak sigorta primi) de dünyanın en yüksek oranlarından biri durumundadır.

Öte yandan; Halkın (ve uluslararası kamuoyunun) yargı başta olmak üzere devlet kurumlarına olan güveninin yerle bir olduğu,

İçeride; Muhalefet partilerinden ziyade, ne yazık ki bir mafya babası üzerinden kamuoyuna yansıyan “rezaletlerden” açıkça görüldüğü üzere “derin devletin içinde de” büyük bir mücadele/kapışma olduğu,

İlaveten “Dünya jandarması” ABD’nin elinde HALK BANK - ZARRAB ve SBK dosyalarının bulunduğu (ve gündemde olduğu) böylesine bir ortamda, oynanan finansal kumarın daha da fazla sürdürebilmesi (olumlu sonuçlanması) güzel bir hayalden ibaret gibi görünmektedir!

Her ne kadar, Aralık ayında (bir önceki dönem enflasyonunun baz etkisi nedeniyle) enflasyonun 85’lerden 70’lere, 2023 yılı ilk altı ayında da 30-35 bandına gerilemesi büyük bir olasılıktır. Ki bu durumda siyasi iktidar “faizleri düşürdüğümüz için, enflasyon da düştü” şeklinde bir söylem geliştirecektir!

Ne var ki söz konusu oranlar dahi dünya ölçeğinde yine de en yüksek (ilk on) enflasyon oranı arasında yer alacaktır.

Bütün bunlara ilaveten rekor düzeydeki dış ticaret açığı, cari açık ve bütçe açığına rağmen, en geç 2023 Haziran ayında yapılacak seçimler nedeniyle, siyasi iktidarın atacağı adımlara ilişkin siyasi ve ekonomik çevrelerdeki beklentiler de sorunu çözmek bir yana, daha da içinden çıkılamaz bir hale getireceği yönündedir!

Nitekim söz konusu beklentiler; “Yeni yılın ilk günlerinden itibaren son birkaç aydan bu yana uygulanmakta olan “sıkı para politikasından” yeniden vaz geçilecek,

Büyüme ve istihdam artışı için yeniden para arzı artırılacak, baskı altına alınan krediler “kısmen de olsa” tekrar "serbestleştirilecek”

Rusya Federasyonu’na olan enerji faturasının seçim sonuna ertelenmesine çalışılacak,

Seçimler nedeniyle maaş artışları, doğrudan kamu harcamaları (sosyal konutların temelinin atılması, satılan hazine arazilerinin imar planlarının yapımı vb.) ve kredi garanti fonu yoluyla reel kesime can suyu verilmesi vb. önlemler alınmak suretiyle, sorunlar seçim sonuna ötelenecek” şeklindedir.

Ne var ki, “ekonomik olarak çok zor ortamda, ancak seçim nedeniyle zorunlu olarak” alınacağına kesin gözüyle bakılan söz konusu “önlemlerin” makro ekonomik tabloya daha da olumsuz katkılar yapacağı tartışma götürmez bir gerçekliktir.

Başka bir ifade ile sürdürülen politikalarda köklü bir U dönüşü yapılmadığı taktirde, söz konusu önlemler tozu halının altına süpürmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.  U dönüşü ise seçim ortamında zor, hatta imkânsız gibi görünmektedir.

Bu durum karşısında iktidara kim gelirse gelsin Türkiye’yi çok zor günler beklemektedir. Seçim sonrasında mevcut ekonomik tablonun çok daha vahim bir hal alacağı konusunda küçük bir yandaş azınlık dışında, iktisatçıların ezici bir çoğunluğu hemfikir bulunmaktadır.

Dolayısıyla; Türkiye’yi birkaç ay sonrasında Sri Lanka veya İran benzeri bir kaos ortamı mı bekliyor,

“Küresel kapitalistler ve yerli ortakları/işbirlikçileri” bu iktidar ile devam mı diyecekler?

Ya da iç dinamikler (canından bezmiş halk yığınları) ana akım “muhalefetin” muhalefetsizliğine rağmen, bu gidişe sandıkta dur mu diyecektir?

BOŞ TENCERENİN YIKAMAYACAĞI HİÇBİR İKTİDAR YOKTUR!

Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “veciz” ifadesi bu şekilde!

Ancak bu gidişe “altın çağını yaşayan” bir avuç yandaş para babası değil, enflasyonist ortamda her geçen gün daha da yoksullaşan emekçi halk yığınları, yoksul köylüler, küçük esnaf ve giderek mevcut konumlarını kaybetmekte olan orta sınıflar dur diyebilir…

Ne var ki, emekçi halk yığınları tüm dünyada olduğu gibi din ve milliyetçilik gibi iki afyonla “kader deyip uyutulmakta, uyananlar zora koyulup çektirilmekte, bu düzen böyle gelmiş böyle gitsin” şeklinde sürdürülmektedir.

Nasıl ki tarlaya tohum ekmeden hasat yapılamaz, fidan dikilmeden meyve toplanmaz ise, yoksul ve (kültürel olarak) yoksun bırakılmış halklardan da kendileri ile sağlıklı ve köklü ilişkiler kuran ve halktan yana alternatif ekonomik ve sosyal politikalara sahip güçlü bir siyasi önderlik olmadan, bu kahpe dünya düzenini “kendiliğinden” değiştirmeleri beklenemez!

Türkiye özelinde bakıldığında kendini aydın sanan kesimin küçümsediği (göbeğini kaşıyan ilkel insan, cahil, koyun sürüsü olarak nitelediği) halk yığınlarına önderlik edebilecek olan sosyalist solun üzerinden bir buldozer gibi geçen 12 Eylül faşizmine ilaveten “Allah’ın lütfu” 15/16 Temmuz Darbesi, katmerli bir tırpan olmuş durumda.

Siyasi iktidar, CHP’nin 25, sosyalist solun da yüzde 2,5’lara çakıldığı, Altı Milyon oy almış HDP’nin belediyelerine ise kayyumlar atadığı ve yöneticilerini de rehin aldığı işte bu “dikensiz gül bahçesinde” atını pervasızca koşturabilmektedir.

Küresel kapitalizm; kalelerinde olduğu gibi (ABD’de demokratlar / cumhuriyetçiler, İngiltere’de muhafazakârlar/işçi partisi vb.) çeper ülkelerde de “sağa alternatif sağ” şeklinde “muhalefet” yaratma amaçlarına ülkemizde de ulaşmış görünmektedirler!

Ana akım (altılı masa) muhalefetin, bir organize suç şebekesi reisinin yaptığı “muhalefet” ile mukayese dahi edilemeyecek, zaman zaman saman alevi gibi parlayıp anında sönen, hatta (son olarak baş örtüsü çıkışında olduğu gibi) iktidara gollük paslar veren “boş” muhalefeti “boş tencereye” rağmen bu iktidarı devirmeye yeter mi? Tartışmalı…

Çünkü, iktidar alternatifinin bizim gibi ülkelerde, ya çok güçlü programlar ve seçim kampanyaları ile seçenleri (seçmenleri) örgütlemeleri, ya da seçenlerin rızasını (oyunu) almadan önce, seçtirenlere güven vermesi gerekmektedir.

Dolayısıyla önce TÜSİAD’a, sonrasında ABD/AB’ye birkaç kez gidip gelmeleri gerek! Oysa “altı yamalı bohçanın” ne siyasi ne de ekonomik programları “egemenler” tarafından biliniyor mu ? Bilmiyoruz. Ancak, “kamuoyunca” bilinmemekte olduğu tartışmasız bir gerçek!

Ne var ki; mevcut siyasi iktidar da hem “seçtirenlerin” memnuniyetlerinin (300-400 karların) devam edeceği, hem de enflasyon canavarının pençeleri arasında hayatları her geçen gün daha da kararan seçenlere (seçmenlere) bu iktisadi çöküş ortamında rıza gösterecekleri (!) bir ortam hazırlamak gibi çok zor bir durumla karşı karşıya bulunmaktadır…

“ALTILI MASA” NE YAPMALI?

Devletin bütün gücü ve imkanları ile ideolojik aygıtlarının seferber edileceği, türlü engelleme ve baskılara rağmen yayın yapmaya çalışan az sayıda ve etki alanı sınırlı görsel ve yazılı medya dışında “dördüncü kuvvetin” çok büyük ölçüde siyasi iktidarın emrinde olduğu bir ortamda yapılacak seçimlerde, iktidarın bu çok önemli artılarına rağmen “boş tencerenin gücü” siyasi iktidarın uykularını kaçırmaktadır.

Nitekim, kamuoyu yoklamalarının tamamına yakını “Cumhur” ve “Millet ittifaklarının oy oranlarının 40 civarında ve neredeyse birbirlerine eşit olduğu konusunda hemfikir durumdalar.

Dolayısıyla eğer seçim (savaş ve/veya iktisadi olağanüstü hâl nedeniyle) ertelenmeyip de zamanında yapılırsa, mevcut iktidar yönetmeye devam edebilmek için;

  1. Büyük koalisyon (AKP/CHP)
  2. Aşırı Sağcı (ırkçı/dinci) Koalisyon (AKP/İYİP/MHP/BBP/VP)

Şeklinde bir koalisyon kurmak zorunda görünüyor.

Çünkü (AKP/HDP/MHP) şeklinde bir koalisyon, gerçekleşmesi imkânsız bir fanteziden öte anlam taşımaz...

Kaldı ki “altılı masa” kendi arasında bir uyum sağlamışsa; masanın en büyük (ana muhalefet) partisi olmasının yanı sıra masayı kuran, hatta devleti (cumhuriyeti) kuran partinin genel başkanı olması sıfatıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanlığına aday göstermekteki “kararsızlığını” anlamak oldukça zor!

Kemal Kılıçdaroğlu’nu altılı masanın 40 civarındaki oyunun yanı sıra HDP’nin de 15 civarındaki oyu ile destekleyeceği ve daha ilk turda seçileceği garantidir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ilk turda seçilebilir olmasının yanı sıra başka “olumlu” özellikler de taşımaktadır.

Kılıçdaroğlu bugüne kadar yaptıkları (ve yapmadıkları) ile birlikte değerlendirildiğinde, seçildiğinde “parlamenter rejime dönülmesi” konusunda “içtenlikle davranacak” seçilme kabiliyeti olan nadir kişilerden biri olduğu tartışmadan varestedir.

Kılıçdaroğlu bu güveni bürokrasi, siyaset ve İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği sırasında Türk egemen sınıflarına da vermiştir!

Sadece egemen sınıflara değil, onların “en azgın” siyasi temsilcilerine de…

Örneğin 2015 yılında MHP lideri Bahçeli’ye “birlikte hükümet kuralım, başbakan sen ol” diyen de,

2014 yılında MHP kökenli Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı gösterip, Tayyip Erdoğan’ın rahat bir seçim kazanmasını sağlayan da,

MHP kökenli Meral Akşener’in “kötü” partisine, 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine katılma hakkını elde edebilmesi için 15 milletvekili ödünç veren de Kılıçdaroğlu’dur.

Türkiye’nin 3. Büyük partisi HDP’nin, aşırı sağa karşı “ılımlı sağı” yeğleyen ve resmi ağızdan olmasa da, duayen bir Kürd politikacı Ahmet Türk’ün ağzından, Kemal Kılıçtaroğlu’nu destekleyeceklerini ifade etmesine rağmen “altı yamalı bohçanın” halen daha Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda “çekimser” davranması manidardır!

Oysa ki “altılı masa” için gün, mevcut iktidarın yenilgiye uğratılması halinde nasıl bir ekonomik, sosyal ve demokratik alternatifleri olduğuna ilişkin kamuoyuna doyurucu bilgiler vermelerinin zamanıdır.

Çünkü parlamento seçimlerinde “güçlendirilmiş parlamenter demokrasi” yaratabilmek için “nitelikli” çoğunluk elde etmek, ancak halktan yana politikalar oluşturmak ve de bunu halka anlatmakla mümkündür…

Yazı dizisinin son bölümünde halkın ne yapması konusu ele alınacaktır…

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler bahis siteleri siyahbet giriş blossomtips.com