“YENİ EKONOMİ POLİTİKALARI” KİMDEN YANA?
Haluk Fikret
halukfikret@hotmail.com -Yazı dizisinin önceki bölümlerinde “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisinin nedenleri ve sonuçları üzerinde durulmuş;
İktidarın inatla sürdürmekte olduğu finansal politikalardan doğrudan bankacılık ve finans sektörü,
bu sektör vasıtasıyla da ucuz (resmi enflasyonun dörtte biri oranında) kredi kullanan inşaat ve enerji sektörleri
başta olmak üzere büyük firmaların patronlarının yararlandığı rakamlarla ortaya konulmuştu.
Öte yandan söz konusu teorinin ters çalışması nedeniyle, tüm dünyada yaşanmakta olan enflasyonun,
ülkemizde süper seviyelere çıkarak geniş halk yığınlarını derin bir yoksulluğa sürüklediğine değinilmişti.
Bu yazıda “yeni ekonomi modelinin” ülkeyi yönetenlerin dini inançları ve/veya cahil yöneticilerin bilgisizliğinin eseri değil,
aksine siyasi iktidarın “bilinçli tercihi” olduğu ve dolayısıyla bu politikaların kimlerden yana olduğu
resmi verilerle ortaya konulmaya çalışılacaktır.
TCMB (Elektronik Veri Dağıtım Sistemi) verilerine göre, Bankacılık sektörünce (katılım bankaları hariç)
Türk Lirası cinsinden kullandırılan ticari ve tüketici kredilerine uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranlarının incelenmesi
sonucunda;Tüketici kredilerinin (İhtiyaç - Taşıt - Konut) 2022 yılına 26,14 faiz oranı ile başladığı,
tepe noktasının 15 Temmuz tarihi 33,72’ye ulaştığı ve 14 Ekim tarihi itibariyle 30,4 olduğu görülmektedir.
Ne var ki aynı tarihler itibariyle TL üzerinden açılan Ticari kredilerin yıla 24,36 ile başladığı 25 Temmuz
itibariyle 27,38 ve 14 Ekim itibariyle de 18,72 düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere, tüketici kredileri yıla ticari kredilerden sadece 1,78 oranında yüksek başlamışken,
faizlerin pik yaptığı 15 Temmuz itibariyle fark 6,34’e çıkmıştır. Ancak söz konusu makas her geçen
güne daha da açılarak, tüketicilerin aleyhine 14 Ekim haftasında 11,68 düzeyine yükselmiştir.
Söz konusu makasın giderek açılmasının nedeni, Temmuz sonunda yapılan İSO Meclis toplantısında
bir sanayicinin;“15 le kaynak toplayan (özel) bankaların kendilerine 40-45’lerle kredi kullandırdığından”
sitem etmesi üzerine, Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun (kamu bankalarının 15,8 oranı ile ticari kredi
kullandırıldığını) bizzat kendisinin söylediği toplantıda su yüzüne çıkan finans sektörü ile reel sektör arasındaki
çıkar çatışmasıdır.
Kavcıoğlu söz konusu toplantıdaki konuşmasında devamla “24 Şubat’tan bugüne şirketlerin 15-16’larla kredi çekip
55 milyar dolarlık döviz aldığını tespit ettiklerini ve bu şirketlerin listesinin ellerinde olduğunu” ifade etti.
Bu ifade, Hazinenin kur farkını üstlendiği KKM’larla elde edilen kaynaklarla ticari kesime kullandırılan
“ucuz” krediler vasıtasıyla “halkın cebinden” belli firmalara sermaye transferi yapıldığının itirafıdır.
Ne var ki, finans sektörü ile reel sektör arasında pastanın paylaşılması konusundaki kavganın,
anılan toplantıda su yüzüne çıkması üzerine “pahalı” ticari kredi kullandırılması, BDDK tarafından
bankalara fiilen uygulanan (disponibilite/munzam karşılık oranlarının yükseltilmesi, hazine kâğıdı alma zorunluluğu vb.) yaptırımlar ile “fiilen” 29,5 üst sınırı konulmak suretiyle sanayiciler, müteahhitler ve tacirler lehine düzeltildi!
Siyasi iktidar reel sektörün kullanacağı kredi faizlerine “üst sınır” getirirken; tüketici kredilerinde daha önceleri 10 olan KKDF oranını 15’e çıkarmış olmakla yetinmemiş olacak ki 11 Haziran 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile “tüketici kredilerinde” BSMV (Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisini) de 5’ten, yüzde 10’a yükseltti!
Böylelikle, sadece hazine bonosu ve devlet tahvillerinde değil, KKM hesaplarında da stopaj sıfırlanırken, denize düşmüş ve yılana sarılmak mecburiyetinde kalan tüketicilere kullandırılan kredilerde zaten yüksek faizler uygulanırken, ilaveten vergi de yükseltilmiş oldu.
Bu kararlar siyasi iktidarın tercihini net olarak ortaya koymaktadır.
İşte bu tercihlerin sonucudur ki iktidar sözcülerinin büyük bir övünç ve gururla ifade ettikleri 7’lik büyüme, sadece bir avuç büyük kapitalistin büyüdüğünü göstermektedir!
Nitekim haziran sonu itibariyle “İşgücü Ödemelerinin Gayri Safi Katma Değer içerisindeki payı” 25,4 olmuştur.
Başka bir ifade ile Haziran 2020 de emeğin payı 36,8 iken, Haziran 2022 itibariyle 25,4’e inmiş, sermayenin payı ise 42,9’dan 54’e yükselmiş bulunmaktadır!
Özetle; Emeğin geliri 6,2 milyar AZALMIŞ, sermayenin geliri ise 24,9 milyar ARTMIŞTIR. Bankaların 2021 yılının tamamındaki karı 92 milyar TL iken, 2022 Eylül sonu itibariyle 252 milyar TL düzeyinde gerçekleşmiştir.
En çarpıcı örnek olarak; Bankacılık sektörünün karı eylül sonu itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre 420 artarken, banka personelin maaş ve ücretleri “resmi” enflasyonun da 12 puan altında (72 oranında) artış göstermiş, aslında reel anlamda azalmıştır.
“KARLAR TAVAN, SOSYAL DEVLET TABAN”
25 Ekim tarihli Resmî Gazetenin mükerrer sayısında yayımlanan “2023 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında” 2022 Eylül sonu itibariyle TÜFE’nin “resmi” olarak 83,4 – ÜFE’nin ise 151,50 olarak arttığı (açıklandığı) ülkede, 2023 yılı sosyal harcamalarının 51,7 oranında artması hedeflenmiştir!
Söz konusu programa göre eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik ile sosyal yardım harcamaları (sosyal koruma harcamaları) toplamının GSYH içindeki payı 2020 yılında 10,1 iken, 2023 hedefi sadece 6,9 olarak hedeflenmiş bulunmaktadır.
Koçların, Sabancıların, Aydın Doğan ve (beşli / on beşli yandaşlar) ile diğer milyarderlerin karları 3-4 kat artarken, emekçi ve emekliler ile sosyal güvenlikten dahi yoksun olan yoksulları (üstelik de seçim yılı olmasına karşın) 2023 yılında daha da kötü günler beklemektedir…
BENDEN SONRASI TUFAN!
Özetle; iktidarın inat ve ısrarla sürdürdüğü “yeni ekonomik politikaların” hazineye ve halka (zararından başka) bir yararı olmamış, aksine yüksek kur, yüksek enflasyon ve TCMB’da eksi rezerve sebebiyet vermek suretiyle yerli/yabancı bir avuç para babası dışında, geniş halk yığınlarının üzerine bir karabasan gibi çökmüş bulunmaktadır.
Bu gidiş nereye kadar? Siyasi iktidara göre gittiği yere kadar! Ya da halk sandıkta “yetti gari” diyene kadar!
Yazı dizisinin bir sonraki bölümünde “yeni ekonomi politikanın” ülkeyi getirdiği sosyal ve ekonomik durum, son bölümde ise “ne yapmalı” sorusu tartışmaya açılacaktır.